27 Temmuz 2015 Pazartesi






VENÜS'ÜN EZGİSİ

Gördüm de gözünde yaşı
Sanmaki sustum
Yırtıldı yelkenim o fırtınada
Durgundu deniz senin bakışında
Sustu kuş cıvıltıları
Düşmüştü elim iki yana
Bakarken saçlarında savrulan yollara

Don vurmuştu menekşeyi
O baykuşun sesiyle yürüyordu gece
Ve yine de durmuştu ıtırlar çiçeğe
Elimde ağzımda ıtır kokusu
Gözlerimde pusu yemiş insan korkusu

Ama yine de,
Bozulmuş zerdalinin uykusu
Yeşildi dallarının örtüsü
Vurgun yemiş
Sahilde yatıyorum şimdi
Karşımda venüsün uzak ezgisi
Ve elimde
unutulmuş bir elin sıcak gülüşü.

20 Temmuz 2015 Pazartesi




Oturmuşum iskelede
sarmış keder
ve 
en çok da umut 
şarapnel parçaları geçiyor yanımdan,
kan damlıyor yanağıma.

Bir yandan, denizin tuzu vuruyor 
dalgaları acıtıyor ruhumu, 
buğulu çıkıyor kırgın sesim
tutuyorum çocuğumun elini.

Yana düşmüş elinde, 
kırık oyuncak parçası,
kapanmış gözleri
kırık düşler dolu diğer eli.

Sevindirmek istedim bir çocuğu,
yol olmak istedim umuda
yürüsün diye canlar yanımda.

Çocuklarını, masum, güzel...
direnen çocuklarını, 
katlederken çirkin suratları karanlığın,
bir mum olmak istedim, bir mum
kendiyle aydınlatan karanlığı..

Aydınlık vuruyor saçlarına,
batırmak istediğiniz o gün
doğuyor Suruç'dan.

İşte bu yüzden,
yollara düştüğü için gülmeyi bilen çocuklar,
ve ellerinde oyuncak taşırken
ölmeyi bilen çocuklar...
battığı yerden değil güneş,
doğacak, Çocukların gülen gözlerinden

20 Temmuz 2015

14 Temmuz 2015 Salı


GÖÇMEN

Ayıptı, yasaktı söz söylemek
Kılıç yarasıydı dilden çıkan.
Dikiş tutmaz, sızardı kan
Bir devrandı bir türlü dönmeyen.

Parklar oldu yurdum
Okul bahçeleri, soğuk örtüleri çakılın
Bir umutla çıkardım yola
Mezarım derin mavilerin.

Kardeş kanı dökülürdü yurdumda
Kesik başlar serilirdi yoluma
Bir umut der giderdim
Kainat durdu karşımda.

Açım, bitabım yorgunum…
Kadınlığımı, kızlığımı satarım
Bir lokma umut derim karşılığında
Ekmek parası değil aldığım.

Aç, kaçak geldimse karşına
Tavuğumu bıraktım, koyunumu saldıysam
Tutmaz kilitler vurduysam evime
Çevir beni, giderim kendi yurduma.

Yandığım ateştir yakacak seni de
Döktüğüm yaştır ağlatacak seni de
Geçerken derin maviliklerinden
Düştüğüm sudur boğacak seni de.

Bir lokmalık yer var mı
Sofranızda bana da?…

12 Temmuz 2015 Pazar



GEÇERKEN

Geçti yine bir gün
Birkaç iyi söz duydum
Durmadan Dolaştı saçlarına elim
Buydu özeti günün

Bekledim sabah dün
Öğlene kadar sürdü hüzün
Akşama kadar huzursuzdum
Geceyi uykusuz geçirdim
Buydu özeti dünün

Çığlık duymuş gibi
Korkarak kalkacağım sabah
Yalnız başlayacağım güne
Acıyla eğilip duracağım işe
Bütün gün geçecek elimden elin
Bu mu olacak özeti gelen günün?...

11 Temmuz 2015 Cumartesi



YARIM EZGİ

Garezin varmış gibi bakma öyle
Biliyorum küsüyorsun derinlerinde kendinle.
Yutkunurken çıkıyor sözcükler
Takılıyor en olmadık yerlerime.

Kaldırdığında bir taşı
Görünce altında konaklamış hayatları
Nasıl bırakıyorsan yerine, narince
Bendeyken de kapat gözlerini, öylece…

Toplarken saksıda sarı biberleri
Nasıl kırıyorsan dalı usulca
Ellerin titreyerek devinirken bedeninde
Öylece ulaş, bendeki en derin yere.

Bedenim unutup kendini sende
Değerse ellerim notandaki her tele
Geçerse dilim sürtünerek bir ezgiye
Unutulmuş bir nakarat gibi, sor bana.

10 Temmuz 2015 Cuma




BAHÇEDE

Bakıp yüzüne, dursun istedi.
Ama hissetmedi bunu, oynuyordu elleri.
Biliyordu rahatsız, gözbebeklerinde kapı vardı.
Gidecek birazdan,
Ve tüm sorgularını da götürecek yanında
Kaybedecek ıssız delhizlerinde…

Bilmiyordu iki elle yaşamayı,
Bir eli garipserdi hep diğerini,
Bir gözü bakardı, ama görmezdi diğer gözü,
Ve her ayışığı girişinde koynuna
Çekilir, kuytusunda ağlardı.
Çökertirdi acıları, hüzünleri bir bir
En dibine yalnızlığının,
Sonra çıkardı gün ışığına
Belki de zil takar oynardı.

Süzgeçlerinden geçirirdi tüm duyguları
Kalburun altına hep o inerdi.
Rendeleyerek aşındırdığı yerleri
Takılırdı yalnızlığına,
Kapanırdı ıssızlığında odaya
Sadece kendiyle oynardı.

İstemezdi bir değen, dokunan
Kurduğu oyun bozulurdu.
Ve yine bir ay vakti,
Vururken yüzüne ayın şavkı
Belki aşka gelir, belki korkardı yalnızlığından,
Sabaha kalkar,
Akşam eve döndüğü şekle girerdi.

Tutunduğu dal değildi kırılan
Kırdığı daldı tutunduğu.
Görmeden ne ağacı ne meyvayı
Kırdığı dalla yaşar,
Dalını kırdığı ağaca küserdi…

Bir sabah uyandı yalnızlığına,
Koynunda kuru bir dal yatıyordu…

9 Temmuz 2015 Perşembe


ZOR UYANMAK

Akar kan, kirlenir zaman
Eskiye döner
Bir an’dır hatırlanan.
Kırık, dipsiz, soğuk,
Bir zemheri düşünde
Ateşler içinde bozuk zamanlara uyanılan.

Kağıda dökülemeyecek sözlerdir söylenilen
Sızar bir yanımdan
Gömleğimden damlar kan,
Yüzümde aydınlık bir gün
Cehennemde mutlu yanan.

Ama dudağımda kırık bir gülümseme
Bahar görmüş gibi düşünde
Yarı hayalet, yarı insan
Bir yaz sabahına 
masasında çiçeklerle uyanan
Kalırmı ki geriye?
Sürermi, yeniden yatsam uykuya?

İnsan, dönmez ki gidince, 
geriye…




GEÇ

Güneşi soldurmadan gel,
Bozulmadan denizin mavisi
Yosunları dalgalar oynatmadan yerinden
Martı kanadı yarmadan turkuazı
Gün kızıla dönmeden gel.

Baykuşlar başlamadan ötmeye
Yarasalar çıkmadan daha
Salmadan yasemenler kokusunu
Akşam sefası açmadan
Gün geceye dönmeden gel.

Yolun uzak, kederin yolluk
Yorgunluğun dibe vurmadan
Akşam kuşu konmadan dalına
Gölgeler gece seyrine durmadan
Az da olsa, zamanın varken gel.

Vaktin kalmışken henüz
Sevgiye dair bir umut varken
Elin değerken diğer eline
Diline takılmışken bir nakarat
Kalbin atarken, yolun varken gel

Yarın geç olacak varmak için
Bu günü erken sanarak geçecek gün
Keşkelerin için de tükenecek ömrün
Saltanat bitecek, düşecek taht
Henüz devrin sürerken, bırak her şeyi

Yaşamak için, az da olsa,
                                    zaman varken
gel…








7 Temmuz 2015 Salı


Deniz Turkuaz, gök mavi
Yeşil de doldu içime.
balık mı olsam?
kuş mu?
sen balık ol ben martı
üstümüzde yeşil bir örtü...




Dalda sallanan su kabağı
Düştü yere
Kırıldı.
Oysa ne çok umut etmişti
Bir evde
Abajur olmayi…



GÜN KAYIPLARI

Geçerken gece,
Siluletler dolanır etrafta.
Kaçarlar ışıktan, aydınlık korkutur onları.
Söndüğünde şehrin sokak lambaları,
Kuytularda can bulur saydam gece resimleri.
Bir o yana bir bu yana koşturarak
Yetişmek için geceye,
Tüketirler aydınlığı.
Yarın yoktur, sabah ve akşam
Gece ve gündüz,
Bir de akşama belirsiz bir yüz
Beklemek için sabahı.
Çiçek açtığında kıştır ruhları,
Kar düştüğünde sığınılacak sıcak yatakları,
Bir de yedikleri içtikleri
Elde ne varsa azdır, yetmez yetindikleri…
Huzursuzdurlar.
Giderler, bir bez parçasında
Yanarak, yakılarak
Hükmedemedikleri  karanlık ruhları
Kalır geride, avare, aç.

Dokunmayın,  geçer size de bu ızdırap…



3 Temmuz 2015 Cuma


OLSA

Bir şiir olsa diyorum
Hani öyle okkalı
Değse tenine, begonvil dikeni gibi
Çizse, acıtsa, hissettirse kendini…

Güzel de olsa ama, rengahenk
Dikenlerinin üstünü örtse çiçekler
Bilsen, acıyacak, duramasa elin ama
Uzansan, değse elindeki sızıya…

İyi de kokmalı ama
Hanımeli gibi, gizli ve sarı
Hissettiğinde yokluğunu
Arasa gözlerin sarısını, burnun kokusunu…

Bilmeli ama salınmayı da
Yelde salkım söğüdün dalı gibi
Menekşenin moru
Denizin turkuazı gibi…

Vardır belki böyle bir şiir
Bırakmışımdır belki, az önce elini
Belki de yoktur, gitmiştir bir zaman önce

Ay batmış, izi kalmış elimde.







BİTERKEN

Söylemeden son sözü
Kapatmadan bir devri
Bir kez daha bak
Ay’da parlayan gözlerime.
Saklarken gece beni
Huzursuzca içine
Sen bırakıp giderken elimi
Bir kez daha bak
Çökerken ayaklarımın üstüne.

Söylemediğin sözlerdir
Dağlayan yüreğimi
Gözbebeklerinde gördüğümdendir hüznüm
Ve dil yaresidir böylesine akıtan kanımı…

Geçecek birazdan derim
Uzun sürer beklemek
Bir kurşun geçer yalayarak saçlarımı
Sevinirim değmedi bana diye
Döner bakarım aynaya
Alnımda bir delik.

Geçmiştir gece
Kaplumbağa yavrusu ulaşır denize
Başlayaacak gün birazdan
Peygamber devesinin terkisinde.





GÖÇER

Göçebe hayat
Durdurmadı beni bir yerde
Delik,deşik bir çadırla
Kalırım ayazın ortasında