22 Mart 2015 Pazar

Aniden başlar...





Aniden başlar...
Ne yaptığının hiçbir önemi yok. Kimseye de sormuyor zaten. Yolda yürürken, çay içerken ya da bir deniz kenarında oturmuş dertlerini düşünürken. Başlar aniden. Sevişirken ve doruğuna çok yakınken belki son anlarının, terin karışırken terine, şehvet sözcükleri söylerken belki, ya da düşünürken “fasulyenin niye pişmediğini”, evin ne kadar kirli olduğunu, çocuğun okul masraflarını, seni bekleten arkadaşına kızarken niye gecikti diye, veya yolda yürürken yavaş adımlarla hastaneye doğru ve düşünürken nasıl kurtulacağım bu hastalıktan, daha ne kadar içeceğim bu ilaçları diye yakınırken belki…  Başlar aniden.
Kediyi severken, bir lokma da köpeğe atarken, karşı kaldırımdaki arkadaşına laf atıp takılırken... Bir toptancı girerken yeni bir mağazaya selamlayarak, bir kadın azarlarken çocuğunu yeter artık sus diye, ayakkabıcı yapıştırırken tabanı düşmüş ayakkabıyı, ekmekçi çizerken ekmek hamurlarının üzerini tahta bıçakla, kenar mahallelerde top koştururken çocuklar, genç kızlar ve oğlanlar takılırlarken okul çıkışında birbirlerine, başlar aniden…
Dolmuş şoförü çıkarıp kafasını dışarı tükürürken, bas bas bağırırken arabesk şarkılar radyodan, ve küfrederken dolmuş şoförüne yoldan geçen bir öğretmen , tam da müşteriler çıkmak üzereyken dükkandan, tezgahtar kız dayanıp tezgaha sinirli bakarken arkalarından, gün batımına yakın ya da doğarken güneş… Yağmur çiselerken, kar savururken, papatya açarken, gelincik solarken yasemen ve hanımelleri salarken kokusunu, portakallar çiçeğe durmuşken, don vurup domatesleri, çocuğun ateşi çıkmışken ve bir hemşire koşar adım girerken acil kapısından içeri, başlar aniden…
İnternet kafede gol atarken orta öğretimli bir çocuk arkadaşına, ve genç kız buluşma yeri tarif ederken sevdiğine internette, boyacı çatıdan aşağı sarkarak sürerken boya fırçasını, çöpçü oturmuş çöp kutusunun yanına getirdiği öğle yemeğini yerken, ve çöpçü küfrederken yere çöp atan pis ve eğitimsiz insanlara, ineğini sağarken köylü kadın, çoban taş atarak oturduğu yerden çevirmeye çalışırken  keçilerini, simitçi “şunları da bitirip gitsem” diye düşünürken, teneke kutu fabrikasındaki işçi, kimden borç alabileceğini hesaplarken kredi kartı ödemesi için, Sungurlu’nun  bir köyünde şehit oğlu için ağıt yakarken bir anne, ve dağda tek başına kıstırılmış ölümü beklerken bir Kürt gerilla, kepenk indirirken Şırnak da bir esnaf, şiir yazmak için ilham beklerken yeni yetme şair, ve şehirlerarası yolculukta ne zaman mola verecek de yetişeceğim tuvalete diye düşünürken yolcu...  duymasa da duyamasa da başlar aniden…
Göçükte ölümü bekleyen işçi, bir ihtimal  hayattalar açıklaması ile doğrulurken kadın, saçını toplayıp tokasını takarak tam da başlayacakken temizliğe, grev çadırından simit almaya çıkarken grevci işçi, gece ölenin mezarını kazarken mezarcı, matbaacı dördüncü rengi bağlarken makineye, garson açarken yeni müşterilerin servisini ve yudumlarken alkolik öğle olmadan dördüncü birasını, başlar aniden…
Sağır-dilsiz keçe işçisi yün sererken yeni keçe için, ressam kadın vururken fırça darbelerini karanlık iç dünyasını aydınlatmak çabasıyla, belediye işçisi sularken şehir stadyumunun çimlerini, motor tamircisi kaldırmışken arabayı yukarı, çırak yetiştirirken anahtarı, yol işçisi sererken çakılları, duvar ustası koyarken son taşı öğle yemeğinden önce ve kadın yatmış beklerken sıradaki müşterisini… başlar aniden… ulaşamasa da her yere...
            Meyhane masasından kalkıp yalpalayarak yol alırken akşamcı, doymuş karınları, her biri bir köşeye çekilmişken kediler… Köpekler uzanmışken kuytularda, her önüne gelene uzatıyorken elindeki kırmızı gülü çiçekçi... Mezarlık bekçisi, uzanmışken yeni mezarın kenarına, yakmışken sigarasını, dalga geçercesine ölümle, salıyorken dumanını yıldızlara... Yorgunca uyumuşken duvar ustası, yeni bir araba görürken düşünde... Çoban dalmışken derin uykulara keçi ve gübre kokusu zeytin ağaçlarının altında...
            Gün biter gece başlar. Gece biter gün başlar. Acılar, sevinçler gibi, kollar birbirini ve hemen doldurur geride kalan boşluğu.
            Sabah olur yine duyulur belki o ses.
            Dağ köylerinden, başı sarıklı kadınlar toplarken çam fıstıklarını, pazarcı sererken tezgahını, balıkçı ayıklarken ağını, ve yine kediler beklerken yakınlarda ağdan çıkacak artıkları, balıkçı kabartıp kulaklarını dinler gelen sesi, balıkçı teknesi yanaşır sahile karışır sesler birbirine. Kızgın bakar balıkçı, kediler kıpırdanır, yaşlı bir adam çıkar evinden, duygulu hüzünlü yürür eski dostun evine tutunarak bastonuna.
            Kahveye çöker sessizlik, dinlerler yayılan sesi. Ne diyor acaba? Durur zaman bir an ve sonra sürer hayat. Lokantacı alır hesabını, demirci kaynak yapmaya devam eder.

            Dönüşü yoktur artık yolculuğun. Bitmiştir. Son nokta okunan Sela'dır. Tanıyana tanımayana son görev için duyurudur. Haklar helal edilir. Ağıtlar yakılır. Acı çöker yavaşça diplere, tadı  bütün tatlara karışır zamanla.



                                                                                                                 Aralık 2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder