24 Mart 2017 Cuma




 KAYITSIZ GÜNLÜKLER 1




Hadi sen de gel bizimle dediğinde, şaka yapıyor sandım. Ama birkaç kez daha tekrar  ederek üsteleyince anladım ciddi olduğunu.
-Biliyorsun durumu dedim, zor…
-Hallederiz olum ya!  Ne olacak sen gel yeter ki dedi. Senin teknede olman benim için çok iyi olur, yardıma ihtiyacım olacak. Buradan İspanyaya gitmek kolay mı sanıyorsun, belki 20-25 gün sürecek, hava durumuna göre bir ayı bile bulabilir dedi.
-İyi dedim, geçiştirdim.
Nasıl olsa olmaz diye düşündüm. Pasaport çıkaracağım, vize alacağım filan.


Aradan 2-3 gün geçtikten sonra
-Hadi gel neredesin dedi telefonda.
-Ne oldu? dedim
-Hadi olum pasaporta başvuracağız ya!
Ciddi olduğunu ve gerçekten gelmemi istediğini o zaman anladım ve peki dedim.


            Bu deniz yolculuğu ihtimali çok uzaklara ve yıllar öncesine götürdü beni.
İlk çıkışım değil bu yurtdışına. Ama ilk çıkışım bu yolla.
Orman içinde beklerken ay ışığı vuruyordu denize. Birazdan gidecek ay, karanlık çökecek üstümüze ve bir gece daha belki önceki günler gibi, binemeden o tekneye doğacak güneş. Ama öyle olmayacağını hissediyordum bu kez. Karanlıkta gelecek küçük bir balıkçı teknesi ile sınırlar korku ve kaygıyla geçilecek.
Zordur göçmek. Geride bırakıp bir geçmişi, bilmediğin bir ülkenin sokaklarında aç, korkak, çekingen, kaygıyla dolaşmak.
Kolaydır konuşmak, geldikleri yere ülkelerine dönsünler demek…
Demir alıp, geride bırakırken bir karayı, toprak değildir kalan geride. El sallayandır sahilde son bir bakış için, çocuktur, okul dönüşünde karşılamak, sarmak isteyeceğin. Ektiğin domates fidesi, ölmeden önce bir ağacım olsun diye diktiğin meyve fidanı, kümesinde tavuğun, paralı bir işin, araban, evin, elbiselerin ve her şeyiyle zenginliğin belki, anıların, aşkların, acıların, varlıkların ve yokluklarındır geride bıraktığın. Nefretlerindir hatta, yurtsuz kalınca onu bile arayıp, özleyeceğin…
Kırık bir daldır elinde kalan, son  tutunma şansını kaybettiğin…
Ve umuttur …
Belki de en çok umuttur…
Belki kendin için, belki ülken, çocuğun belki annen için… belki de sadece hayal kırıklıklarındır geride bıraktığın, arındığındır belki de geçmişinden.
Gecenin karanlığında duyunca balıkçı teknesinin sesini, çok bir şey kalmamıştı geride. Ne korkular, ne kaygılar ne de bir his. Sadece binip o tekneye uzaklaşmak bir an önce. İşte böylece çıktım ilk yolculuğuma. Sadece ülke sınırı değildi benim için geçilen, korkunun, kaygının, umut ve beklentilerin de sınırlarıydı üzerinden atlanılan…
            Zenginlik hissiydi belki biraz geride bıraktığım, fakirlik ya da….olmayacağım, uymayacağım bir sisteme tutsaklık hissiydi belki, biraz da başkaldırdığım.


Anlık geçişleri öyle hızlı yapar ki insan beyni, farkına bile varmadan başarmış olursunuz zaman içinde yolculuğu.

Bodrum-Kos arası, neredeyse dolmuşla Bodrum-Turgutreis arası kadar bir zamandır. Kısa sürede vardık Kos adasına, bir saat gibi bir sürede.  Bu gece burada kalıp, yarın hava müsade ederse erkenden yola çıkacağız, uygun olmazsa bir kaç gün buradayız...   21.03.2017

            KOS-IOS
Sabah altıda, abordadan bağlı yat’ın motor sesini duyunca fırladım ayağa. Kaptan ve 2. Kaptan güvertede hareket hazırlıklarına başlamışlardı. Önce halatları, sonra usturmaçaları toplayarak içeri aldık, ve çıktık yola..
Zaman zaman yunusların eşliğinde, yunan adalarının aralarından geçerek ilerliyoruz. Kimisi uzakta bir kara parçası, kimisi kenarında balıkçı teknelerinin avlandığı yaşayan küçük köyler, kimisi mavi kubbesi ve çan kulesiyle dağda, ulaşılmaz bir deniz kenarında tapınak, kilise, şapel… Sadece geçiyoruz şimdilik ve izliyoruz uzaktan. Yunuslar takılıyor peşimize, daha doğrusu yarışıyorlar bizimle. Sekiz mil hız yapıyor teknemiz, kırk metre boyunda, elli metre direği var yelkenlimizin. Ama yine de yetmiyor doğanın binyıllarda tasarladığı bir yunusu geçmeye. Altımızda bazen uçsuz bucaksız gibi görünen bir mavi, üstümüzde farklı bir gri. Yol alıyoruz…

Anlık geçişleri öyle hızlı yapar ki insan beyni, farkına bile varmadan başarmış olursunuz zaman içinde yolculuğu.
            …
            Ay batmış, çökmüş karanlık. Bir kadın teknede, bırakmış yurdunu geçiyor öbür yana. Hamile, kusuyor durmadan teknede ve hem de yüksek sesle. Sus diyemiyor kimse. Nasıl denir ki. Yirmi kişi kadar küçük balıkçı teknesinde. Karanlık bir orman geride. Jandarmaların işaretleşmeleri, sesleri. Silahlı iki genç iki ucunda teknenin. Sınırlar korunurken sıkı sıkıya, iki sınır arasında ezilen, kaybolan genç bedenler. Susuyor kadın. Çıkartmış gibi iç organlarını bile, susuyor. Bitkin. Yakamozlar ışıldıyor en küçük hareketinde ışığın. Ama görmek yetmiyor, tadı yok. Asıl, aklı kuşatmış olan kaygılar. Geçildi mi sınır? Bitti mi öldürülme riski? Ya bu sular neden karanlık hala? Aydınlanmayacak mı yoksa? Geldiğimiz yer gibi karanlık mı burası da? Niye geldik öyleyse?

Deli sorular, cevap zamanda gizli…