13 Şubat 2016 Cumartesi

Aynı günde giderek dünyayı daha da ıssızlaştıran iki arkadaşa
Mustafa Yıldız ve Kemal Demir’e



Anlayamıyorum…
Belki anlıyorum da kabullenemiyorum..
Zor geliyor bana be Mustafa,
Durup dururken evinde, belki otururken koltukta, belki uzanmışken kanepeye,
Belki seslenirken Zeynep’e
Veya küfrederken birine, ya da kıs şunun sesini derken,
Sevgi sözcükleri söylemeye hazırlanırken..
Birden bire ölmeyi kabullenemiyorum..
Kemal de öyle…
Vurulup belinden alçak kurşunlarla, yarı beli felç kaldığında ölebilirdi aslında…
Ölmedi, direndi…
Askerler vermedi izin, tedavi olamadı
Kaldı öyle felç…
Eksik sanırsınız yarı ömrü
Oysa tamama erdi,
Ölmedi…
Ömrünü verdin dedim Hülyaya
Ömrüm onunla anlam buldu dedi…
Sınırlar geçirildi el üstünde tekerlekli sandalyeyle
Kamplarda azdıkça yaraları, hadi be yoldaş geçer bunlar dendi..
Tuttum elini kaç kez..
bakıp gözlerine
Koşsak sen beni geçersin lan dedim…
Koşmadı ama.
Ben geçtim onu hep. O kaldı geride derken
Vardı benden önce menzile
Çok da erken
Kabullenemiyorum işte…
Çekerken misinayı denizden
Ne var oltanın ucunda tahmin eden Mustafanın benden önce ermesini
Kabullenemiyorum
Yarı belinden felçli Kemalın
Benden hızlı koşup hedefe varmasını
Kabullenebiliyorum da
Çatışmanın ortasında kalıp öleni anlayabiliyorum
Çatışmada öldüreni de…
Bir dipsiz kuyu gibi
Kiniyle vuranı, vurdukça kuyusunu derinleştireni
Doldurmak için daha çok vuranı…
Anlayabiliyorum vuruldukça öleni…

Hülyanın ellerini tutup bakarken renkli gözlerine
Bırakıp gideni,
Koşar adım ışığa yürüyen Kemal’i…

Sanki görmüş gibi onu,
Bırakıp elindeki oltayı
Çocuğunun omzuna koyduğu eli unutup
Bırakıp Zeynep’in ellerini, düşürüp yan tarafına
Atağa kalkan Mustafayı
Anlayamıyorum…

Ne aceleniz vardı?
Gün daha erken, oltada balık varken
Elleriniz değerken dost ellerine
Geçerken bulutlar üstünüzden
Sizi bırakıp geride
Ne aceleniz Vardı
Ne aceleniz Vardı
Bizi bırakıp giderken geride?…
E. S.